Yaşam

Uyumadan önce okunduğunda rızkı genişletir! İşte Kur’an’daki o sure…

Özel içerik

Müslümanlar için en büyük yol gösterici ve şifa olan Kur’an-ı Kerim’deki surelerin farklı anlamları vardır. Bunlardan Vakia suresinin rızkı genişlettiğine dair rivayetler vardır. Peki Vakıa Suresi nasıl okunmalı? Hangi anlamları içeriyor? Hepsini sizin için araştırdık…

Kur’an-ı Kerim’in 56. suresi olan Vakıa Suresi’nin anlamında, inkar edenlerin kıyamet gününde karşılaşacakları felaket ve azaplardan bahsedilmektedir. Peygamberimiz, manen okunduğunda insanın canına, malına bereket verdiğini bildirmiştir. Peki Vakıa Suresini her gün okumanın faziletleri nelerdir?

Toplamda 3,5 sayfa olan Vakıa Suresi Mekke’de nazil olmuştur. Kıyamet gününde neler olacağını anlatan süre, kimin cennette, kimin cehennemde olacağını, tüm mucizelerine rağmen Allah’a inanmayanların çekecekleri azabı açıkça anlatmaktadır.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hakikat Suresi’nin her gün okunmasıyla ilgili bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:

“Abdullah b. Mesud (ra) anlatıyor: “…Resûlullah (sav)’ı şöyle buyururken işittim: “Kim her gece Vakıa suresini okursa ona fakirlik dokunmaz.”

Allah’ı tesbih etmeyi ve O’na gönülden ibadet etmeyi tavsiye eden, inkar edenlerin büyük bir hata yaptıktan sonra karşılaşacakları ve öldükten sonra karşılaşacakları azabı anlatan Hakikat Suresi’nin, manası anlaşılarak her gün samimiyetle okunması halinde bildirilmektedir. Allah’ın izniyle okuyan kimse fakirlik içinde kalmaz.

VÂKIA DELAY SÖZCÜĞÜNÜN ARAPÇA OKUNUŞU

1. sayfa

Sayfa 2

Sayfa 3

Sayfa 4

VÂKIA TERİMİNİN TÜRKÇE ANLAMI

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

1. Kaçınılmaz ve kaçınılmaz olan o kıyamet geldiğinde;

2. Artık kopuşunu inkar edebilecek kimse kalmayacak.

3. Kimini alçaltır, kimini yüceltir.

4. Yer şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldı.

5. Dağlar parçalandı,

6. Uçan toz parçacıkları haline geldiğinde…

7. Ayrıca üç gruba ayrılmışsınız:

8. Şu “Maymene dostları”, ne kadar da hayırlı ve hoş insanlardır o “Maymene dostları!”

9. Ne uğursuz, ne de bahtsız olan o “arkadaşlar”!

10. Üçüncü grup ise “sâbikûn”dur; Bu dünyada iyiliklerde önde olanlar, ahirette de sevapta önde olacaklardır.

11. Bunlar “mukarrabun”dur; Onlar Allah’a en yakın kullardır.

12. Onlar, nimetlerle dolu cennetlerdedirler.

13. Birçoğu önceden,

14. Ve sonrakilerden bazıları!

15. Mücevherlerle süslenmiş ve yan yana dizilmiş tahtlar üzerine kuruludurlar.

16. Karşı karşıya otururlar, birbirlerine sevgiyle bakarlar.

17. Çevrelerindeki hiç yaşlanmayan gençler, hizmet için pervane olurlar;

18. Sürekli guruldayan yaylarla dolu testiler, semaverler ve kadehlerle…

19. Bu şaraptan dolayı ne başları ağrır, ne de sarhoş olurlar.

20. Sevdikleri her türlü meyveyle…

21. Arzu ettikleri kuş etiyle…

22. Ve iri gözlü, hoş yüzlü huriler;

23. Sedefin içine saklanmış inciler gibi!

25. Onlar orada hiçbir manasız söz işitmezler, hiçbir günahkâr söz de işitmezler.

26. Sadece, “Selam size ey gök ehli, selam üzerinize olsun!” Sözü duyuyorlar.

27. Ne hayırlı, ne de mutlu olan o “yemin ashabı”.

28. Dikensiz kirazdırlar,

29. Tombul demet muz,

30. Gölgeler yayıldı,

31. Çağlayan sular,

32. Bol meyveler arasında yaşarlar.

33. O nimetler ne eksilir, ne de esirgenir.

34. Yüksek şilteler üzerinde hanımlarıyla birlikte uzanırlar.

35. Şüphesiz Biz, cennet hanımlarını yepyeni bir yaratılışla yarattık.

36. Biz onları ebedi bakireler kıldık.

37. Eşini seven ve aşık olan ve hep aynı yaşta olan.

38. Bütün bunlar “sahâb-ı yamin” içindir.

39. Onların çoğu eskilerdendir;

40. Onların çoğu da sonrakilerdendir!

41. Bu “kuzey yoldaşları”, bu “kuzey yoldaşları” ne uğursuz ne de talihsizdir.

42. Onların etrafı zehirli, kavurucu ateş ve kaynar su ile çevrilecektir.

43. Kara dumanın gölgesindedirler.

44. Serinlik vermeyen ve hiçbir fayda sağlamayan gölge.

45. Çünkü onlar, dünyadayken, hiçbir ahlaki kaygı olmaksızın, nimetlerle ve sefahatle şımarmışlardı.

46. ​​En büyük günahı işlemekte ısrar ettiler.

47. Ve dediler ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, yeni bir yaratılışla mı dirileceğiz? Olacak şey bu değil!”

48. “Peki ya eski atalarımız?”

49. De ki: “Şimdiye kadar yaşayanlar, siz ve sizden sonra gelecek olanlar da.”

50. “Hepiniz belli bir günde toplanacaksınız!”

51. Ey doğru yoldan sapmış ve gerçeği yalanlamış olanlar!

52. Zakkum ağacının meyvesini mutlaka yiyeceksiniz.

53. Yemeğinizi ve karnınızı onunla dolduracaksınız.

54. Sonra onun üzerine kaynar su içeceksin.

55. Siz de susuzluk çeken develerin suya hücum etmesi gibi, suya hücum ederek içersiniz.

56. Kıyamet gününde onlara verilecek ziyafet budur!

57. Sizi yoktan var eden biziz. Peki hâlâ dirilişin gerçekliğini teyit etmiyor musunuz?

58. Rahimlere döktüğünüz meniyi görmüyor musunuz?

59. Onu harika bir insan olarak mı yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

60. Aranızda ölümü şaşmaz bir planla belirleyen biziz. Seni öldürmemize engel olacak hiçbir güç yok.

61. Ki sizi öldürelim, yerinize sizin gibi başka nesiller getirelim ve sizi bilmediğiniz bir dünya ve biçimde yeni bir yaratıkla buluşturalım.

62. Aslında siz çok iyi biliyorsunuz ki, ilk yaratılış Allah’ın kudretiyle gerçekleşmiştir. Peki bunu düşünüp ikinci yaratılışın da mümkün ve kaçınılmaz olduğunu kabul etmeniz gerekmez mi?

63. Toprağa ektiğiniz tohumu hiç düşünmüyor musunuz?

64. Sanki ekinleri yeşerten, yeşerten sensin; Yoksa onu yükselten biz miyiz?

65. Eğer dileseydik, daha olgunlaşmadan hepsini kurumuş bir çöp haline getirirdik. Sen de hayretler içerisinde kalırdın:

66. “Ne yazık ki çabalarımız boşa çıktı, büyük kayıplar verdik.”

67. “Üstelik her türlü rızktan tamamen mahrum kaldık!” feryat ederdin.

68. İçtiğiniz suyu hiç düşünmüyor musunuz?

69. Onu bulutlardan indiren sen misin? Yoksa onu çökerten biz miyiz?

70. Dileseydik onu içilmeyecek kadar tuzlu, acı bir su yapardık. Peki şükretmen gerekmez mi?

71. Yaktığınız ateşi hiç düşünmüyor musunuz?

72. Onun ağacını siz mi yaratıp yetiştiriyorsunuz? Yoksa onu yaratan biz miyiz?

73. Biz onu, çölde yaşayanlara, yolda kalanlara, ihtiyaç duyanlara, cehennem ateşini hatırlatıcı ve vazgeçilmez bir nimet kıldık.

74. O halde Yüce Rabbinin ismine hamdet; De ki O, büyüktür ve her türlü kusurdan ve ortaklardan uzaktır!

75. Yıldızların düştüğü yerlere ve Kur’an’ın yavaş yavaş inen her kısmına yemin ederim ki.

76. Eğer bilseydiniz, bu gerçekten büyük bir yemindir.

77. Gerçekten o, çok pahalı ve faziletli bir Kur’an’dır.

78. Aslı çok iyi muhafaza edilmiş bir kitapta bulunmaktadır.

79. Ona temiz olanlardan başkası dokunamaz.

80. Alemlerin Rabbi tarafından ayrıntılı olarak indirilmiştir.

81. O halde siz bu ilâhî kelimeyi hor mu görüyorsunuz?

82. Allah’ın size verdiği bu büyük nimete şükredeceğiniz yerde, onu inkar ediyorsunuz.

83. Özellikle can boğaza geldiğinde,

84. O halde, ölenlerin yanında olan sizler, çaresizce bakmaktan başka bir şey yapamazsınız.

85. Biz ona senden daha yakınız ama sen göremiyorsun.

86. Eğer diriltilmezseniz, hesaba çekilmezseniz ve cezalandırılmazsanız;

87. Lütfen giden o ruhu geri çevirin; Tezinizde tutarlı ve dürüstseniz!

88. Ölen kişi “mukarrebûn”dan ise; Eğer Allah’a yaklaştırılan özel kullardan biriyse,

89. Onu bekleyen, sonsuz rahatlık ve hoşnutluk, hoş ve hoş kokulu rızıklar ve nimetlerle dolu cennetlerdir.

90. “Yemin ashabından” ise; Hayırlı ve neşeli olanlar arasında,

91. Melekler ona: “Selam olsun sana ey yemin ehlinden!” dediler. onlar söylüyor.

92. Eğer Kur’an’ı ve Peygamber’i yalanlayanlardan ve doğru yoldan sapanlardan ise,

93. Onu kaynar su ziyafeti beklemektedir.

94. Sonra o, alevli cehenneme atılacaktır.

95. Bu, hakkında en ufak bir şüphenin bulunmadığı en kesin gerçektir.

96. O halde sevgili Rabbinin ismine hamdet; De ki O, büyüktür ve her türlü kusurdan ve ortaklardan uzaktır!

ONAYLANMA SÜRESİNİN OKUULMASI

Bismillahirrahmanirrahim

İżâ veka’ati-lvâki’a(tu) Leyse livak’atihâ kâżibe(tun) Ḣâfidatun râfi’a(tun) İżâ rucceti-l-ardu raccâ(n) Ve busseti-lcibâlu bessâ(n) Fekânet hebâen munbeśśâ(n) Ve kuntum ezvâcen śelâśe(ten) Fe-ashâbu-lmeymeneti mâ ashâbu-lmeymene(ti) Ve ashâbu-lmeş-emeti mâ ashâbu-lmeş-eme(ti) Ve-ssâbikûne-ssâbikûn(e) Ulâ-ike-lmukarrabûn(e) Fî cennâti-nna’îm(i) Śulletun mine-l-evvelîn(e) Ve kalîlun mine-l-âḣirîn(e) ‘Alâ sururin mevdûne(tin) Mutteki-îne ‘aleyhâ mütekâbilîn(e) Yatûfu ‘aleyhim vildânun muḣalledun( e) e) Bi-ekvâbin ve ebârîka vekesin min ma’în(in) Lâ yusadde’ûne ‘anhâ velâ yunzifûn(e) Ve fakihetin mimmâ yeteḣayyerûn(e) Ve lahmi tayrin mimmâ yestehûn(e) Ve hûrun ‘în(un) Ke- emśâli-llului-lmeknûn(i) Cezâen bimâ kânû ya’melûn(e) Lâ yesme’ûne fîhâ laġven velâ teśîmâ(n) İllâ kîlen selamin selamâ(n) Ve ashâbu-lyemîni mâ ashâbu-lyemîn(i) Fî sidrin maḣ dud( in) -â(n) Fece’alnâhunne ebkârâ(n) ‘Uruben etrâbâ(n) Li-ashâbi-lyemîn(i) Śulletun mine-l-evvelîn(e) Ve śulletun mine-l-âḣirîn(e) Ve ashâbu-şşimâli mâ ashâbu-şşimâl(i) Fî semûmin ve hamîm(in) Ve zillin min yahmûm(in) Lâ baridin velâ kerîm(in) İnnehum kânû kable żâlike mutrafîn(e) Ve kânû yusirrûne ‘alâ-lhinśi-l’ azîm(i) Ve kânû yekûlûne e-iżâ mitnâ ve kunnâ turâben ve ‘izâmen e-innâ lemeb’ûśûn(e) Meskene âbâunâ-l-evvelûn(e) Kul inne-l-evvelîne vel-âḣirîn(e) Lemecmû’ûne ila mîkâti yevmin ma’ lûm(in) Śumme innekum eyyuhâ-ddâllûne-lmukeżżibûn(e) Leâkilûne min şecerin min zakkûm(in) Femâli-ûne minhâ-lbutûn(e) Feşâribûne ‘aleyhi mine-lhamîm(i) Feşâribûne şürbe-lhî m (i) Still nuzuluhum yevme -ddîn(i) Nahnu ḣalaknâkum felevlâ tusaddikûn(e) Eferaeytum mâ tumnûn(e) E-entum taḣlukûnehu em nahnu-lḣâlikûn(e) Nahnu kaddernâ beynekumu-lmevte vemâ nahnu bimesbûkîn(e) ‘Alâ en nu beddile emśâlekum ve nunşi-ekum fî mâ lâ ta’lemûn(e) Ve lekad ‘alimtumu-nneş-ete-l-ûlâ felevlâ teżekkerûn(e) Eferaeytum mâ tahruśûn(e) E-entum tezra’ûnehu em nahnu-zzâri’ûn (e) Lev neşâu lece’ alnâhu hutâmen fezaltum izlekehûn(e) İnnâ lemuġramûn(e) Bel nahnu mahrûmûn(e) Eferaeytumu-lmâe-lleżî teşrabûn(e) E-entum enzeltumûhu mine-lmuzni em nahnu-lmunzilûn(e) Lev neşâu ce’alnâhu uc âcen felevla teşekkür ederim(e) Eferaeytumu-nnâra-lletî tûrûn(e) E-entum enşetum şeceratehâ em nahnu-lmunşi-ûn(e) Nahnu ce’alnâhâ teżkiraten ve meta’an lilmukvîn(e) Fesebbih bismi rabbike -l’azîm(i) Felâ uksimu bimevâki’i-nnucûm(i) Ve-innehu lekasemun lev ta’lemûne ‘azîm(un) İnnehu lekur-ânun kerîm(un) Fî kitâbin meknûn(in) Lâ yemessuhu illâ-lmutahherûn( e) Tenzîlun min rabbi-l’âlemîn (e) Efebihâżâ-lhadîśi entum mudhinûn(e) Ve tec’alûne rizkakum ennekum tukeżżibûn(e) Felevlâ iżâ belaġati-lhulkûm(e) Ve entum hîne-iżin tenzurûn(e) Ve nahnu akrabu ileyhi minkum velakin lâ tubs irun(e) Felevla in kuntum ġayra medinîn(e) Terci’ûnehâ in kuntum sâdikîn(e) Fe-emmâ in kâne mine-lmukarrabîn(e) Feravhun ve rayhânun ve cennetu na’îm(in) Ve emmâ in kâne min ashabi-lyemîn(i) Feselâmun lek min ashâbi-lyemîn(i) Ve emmâ in kâne mine-lmukeżżibîne-ddâllîn(e) Fenuzulun min hamîm(in) Ve tasliyetü cahîm(in) Inne hâżâ lehuve hakku-lyakîn(i) ) Fesebbih bismi rabbike-l’azîm(i))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu